Kargı Var, Kargacık Var (Gaagı Vaa, Gaagıcık Vaa)

İncirliova’lı Halil Çavuş kargı alacktı. En güzel kargılar da Gireniz köyünde Mestan Efe’de vardı Mestan Efe’de Mestan Efeydi hani. Maşallah, çenesi bir açıldı mı, itfaiye bile onu susturamazdı. Ama ne yapsındı Halil Çavuş…. İşitmişti bir kez kargıların en güzellerinin Mestan Efe’de olduğunu….

Bindi eşeğine, vardı gitti Gireniz Köyüne. Sordu soruşturdu. Mestan Efe’yi Dutlu kahvesinde buldu.

–          Efe, dedi, selamünayeküm

–          Aleykümselam, dedi efe

–          Bize biraz gagı lazımda…

–          Veriveren bizim oğlan..

Beraberce kargıların bulunduğu dama gittiler. Ne hal ise Mestan Efe’nin ağzını bıçak açmıyordu. Halil Çavuş;

–          Hayrola Efe. Bi sıkıntın mı vaa? Diye sordu

–          Yoo. Dedi Mestan Efe.

–          Dama vardılar. Kargıları ayırdılar. Ardından pazarlık başladı. Halil Çavuş;

–          Sööle bakalım, bağı kaça?

–          Bi mecit (yirmi kuruş)

–          Çok dedin efe…

–          İşte o zaman açıldı çenesi Mestan Efe’nin

–          ee gaçcim, dedi efe, gagı va, gaagıcık va, gaagıdan gaagıya faak va. Gagı va beli bükülü, gaagı va metek gibi, gaagı va direk gibi. Elbeli gaagısı va Hıdıbeeli gaagısı va….Gaagı va sarı saman, gaagı va dersin el amam, gaagı va sopa olmaz, gaagı va tapa olmaz… Gaagı va bayrak gibi, gaagı va baamak gibi… gagı va yüklensen topu deviri, gaagıcık va yel üfürünce eğrili… Gaagı vaa üç adam daşıı, gaagıcık vaa sinek gonunca belini gaşı, Gaagı va kız güzeli, gaagıcık va süs güzeli… Gaagı va denizden balina çeke, gaagıcık va insan elinden çeke. Gaagı va asmaya dal oluu, gaagıcık va deliksiz gaval oluu. Gaagı va kütük oluu, gaagıcık va düdük oluu.

–          Aman dedi Halil Çavuş…

–          Gaagı va pek yaman, gaagıcık va dersin amam aman.. Gaagı va yap Şümendüfe yolu, gaagıcık va içi hava dolu. Gaagı va bamamk gibi, gaagı va yumruk gibi.

–          Mestan Efe devam edecekti ki, Halil Çavuş parayı verdiğiyle hemen kaçıp gitmesi bir oldu oradan …. Mestan Efe hala ardından bağırıyordu.

–          Gaagı va, gaagıcık va, gaagıdan gaagıya faak va. Gaagı va bilek gibi gaagıcık va mertek gibi…

(Muzaffer İZGÜ)

 Kaynak: Her Yönüyle Aydın 2000

Çine Çayı’nın (Marsyas) Öyküsü

Aydın’dan Muğla’ya giderken, Çine ile Yatağan arasında Gökbel denilen yerde Çine Çayı (Antik Çağ’daki adıyla Marsyas Çayı) akar. Kayalık ve vahşi görünümlü bir doğa içinde şırıldayan bu su, adına Satyr (hiciv-söyleyen) Marsyas’tan almıştır.

Marsyas, bazı kaynaklarda iki borulu kavalın bulucusu olarak gösterilir; aslında bu kavalın bulucusu olan tanrıça Athena bir gün kavalı çalrken bir dere kenarından geçiyormuş, sudaki görüntüsüne bakınca kavalı üflemek için şişirdiği yanaklarıyla çok çirkin bit görünümde olduğunu fark etmiş ve kavalı hemen kaldırıp atmış, bir daha da eline almamış. İşte bu atılan kavalı Marsyas bulmuş ve çalmaya koyulmuş, o kadar kıvrak ve güzel çalıyormuş ki, dünyada bu sazdan daha iyi ses veren bir alet bulunamadığı ve kendisinin en iyi sazcı olduğunu söylemek cüretini göstermiş. Buna çok kızan tanrı Apollon kendi çaldığı Lyra ile yarışmayı önermiş.

Bu müzik yarışmasını kim kazanırsa ötekine istediği cezayı verecekmiş. Yarışma önceleri başa baş gitmiş, Marsyas gerçekten de kavalı çok iyi çalıyor, adeta konuşturuyormuş. Bunu gören Apollon Lyra’sını ters tutarak çalmaya başlamış. Marsyas’tan da aynı şeyi yapmasını, kavalını tersine üflemesini istemiş. Apollon Lyra’yı tersten çalarak aynı sesleri çıkarttığı halde, Marsyas kavalı ile bunun becerememiş ve yarışmayı böylece kaybetmiş.

Tanrı Apollon ceza olarak Marsyas’ı bir ağaca bağlatarak canlı canlı dersini yüzdürmüş, ama Apollon bu yaptığına pişman olmuş ve Marsyas’ı bir ırmak haline getirmiş. İşte Marsyas veya Çine Çayı böyle meydana gelmiş.

Bu öyküyü betimleyen “ağaca bağlı Marsyas” heykellerinin en güzellerinden biri İstanbul Arkeoloji Müzesinde’dir. Marsyas efsanesi ile ilgili olarak ünlü Frig kralı Midas’ın da adı geçer. Apollon ile Marsyas’ın yarışmasına tanık ve hakem olan Midas, Marsyas’ın çalığı oynak havaları daha çok beğenmiş ve bunu Apollon’a söylemiş.

Tanrı Apollon da onun kulaklarını, müzikten anlamıyor diye eşekkulağı şekline sokmuş. İşte Midas’ın kulakları, Marsyas öyküsünün bir parçasıdır.